MÜSLÜMANLARA YAPILAN ZÜLÜM
Güneydoğu Asya’daki tarihi antik çağlara dayanan Patani, 15. yüzyılda bir İslam krallığı haline geldi ve bu dönemde en parlak çağını yaşadı. Patani İslam Krallığı, 15. ve 17. yüzyıllar arasında önemli bir ticaret ve eğitim merkezi haline geldi. Patani, bu yüzyıllarda bölgeye akın eden sömürgeci güçlerin doğrudan saldırısına maruz kalmamış olsa da, yanı başındaki Siyam Krallığı’yla çetin bir mücadele içerisindeydi. Bu uzun süreli mücadele sürecinden sonra iç karışıklıkların da etkisiyle zayıflayan krallık, bölgedeki sömürgeci güç İngiltere’nin de desteğiyle daha sonraki yıllarda Siyam Krallığı’nın topraklarına dahil edildi.
Tampon bölge olmasının getirilerini kullanarak sömürgeci güçler arasında başarılı bir denge siyaseti izleyen Tayland, Güneydoğu Asya’da büyük güçler tarafından sömürgeleştirilemeyen tek ülke olarak kalmayı başarmıştır. Patani’nin İngiltere tarafından Tayland’a bırakılması da, büyük ölçüde sömürgeci güçler arasındaki reelpolitik dengeleri kullanmasıyla ilişkilidir. 1909 yılında resmen Siyam topraklarına dahil edilen Patani, bu yıldan itibaren sürekli bir direniş içerisine girdi. Tayland’ın 1938’de başlattığı reform hareketleriyle din, dil ve kültürel yapısına sürekli müdahale edilen Patani’deki direniş, 1940’lı yıllarda doruğa ulaştı. Bu dönemde Patani siyasi direnişinin öncüsü olan Hacı Sulong’un meseleye uluslararası hukuk çerçevesinde çözüm bulma girişimleri, bölgenin adını nihayet dünya kamuoyuna duyurdu. Hacı Sulong’un amacı, Patani halkının dinî ve kültürel kimliğine yapılan müdahaleleri durdurmaktı. 1960’larda tekrar ortaya çıkan direniş grupları arasında bir birlik sağlanamamasından dolayı, Patani direnişi bu yıllarda 1940’lı yıllardaki kadar etkili olmadı. 1960–1980 yılları arasındaki mücadele dönemi, 1980’de göreve gelen uzlaşmacı Tay yönetiminin özellikle ekonomik alandaki yenilikleriyle duruldu. 1990’lı yıllarda kendilerine siyasi katılım hakkı da verilen Patani halkı, Tayland yönetimine karşı nötr bir tavır içerisine girdi. Lakin Patanililere verilen imtiyazlar, bu halkın Tayland’a karşı hissettiği tarihî öfkeyi ve süregelen ekonomik problemleri örtemedi. Öte yandan Tay yönetimi de, Patani halkını potansiyel tehlike olarak görmekteydi. Bu yüzden, önceki dönemdekiler kadar yoğun olmamakla birlikte bölge üzerindeki baskılar sürmekteydi.
Son 20 yıldır büyük ölçüde küllenmiş olan olaylar, 2000’li yıllarla beraber tekrar alevlendi. Amerika’daki 11 Eylül saldırıları sonrasında tüm dünyayı etkisi altına alan “terörizmle savaş” kasırgası, bu küçük bölgeyi de vurdu. Güneydoğu Asya’da, El-Kaide liderlerinden olduğu iddia edilen Endonezya kökenli Hambali’nin Tay toprakları içerisinde yakalanması gözlerin buraya çevrilmesine neden oldu. Ordularını bu bölgeye yönlendiren Tay yönetimi, bu konuda ABD’den yardım ve taktik takviyesinde bile bulundu. Birçok muhalif tarafından olayları abarttığı düşünülen Tay yönetiminin hızını alamayarak 28 Nisan ve 25 Ekim 2004’te meydana gelen protesto gösterilerine yaptığı sert müdahaleler, adeta bir savaş niteliğindeydi. 2004 yılı başından bu yana bölgede süregelen olaylar, bu mahzun halkın acılarını bir kez daha tazeledi. Bölgede yaklaşık iki yıldır uygulanan sıkıyönetim döneminde 100’e yakın kayıp ve 1000’e yakın öldürülme hadisesi vuku buldu. Son olaylar, Güney Tayland olarak tanıtılıp ismen sahiplenilen bu bölgenin mânen dışlanmışlığının bir göstergesiydi.
Topraklarının sömürülmesi dışında Tayland’la hiçbir bağlantısı olmayan Patani halkının direnişi bilinmeye değer bir mücadeledir. Sayıca az olan bu halkın dinî ve kültürel değerleri uğruna verdiği büyük mücadele, Patani halkının özgürlüğe duyduğu özlemin ifadesidir. Bu değerleri kaybetmenin varoluşlarını anlamsızlaştıracağı düşüncesinde olan Patani halkı, bu düşüncenin bedelini hâlâ ödemektedir. Seslerini dünyaya duyuramamış bu halkın yıllardır verdiği mücadele bugüne dek devam etmiştir.
Kaynak (İHH)